Şehirlerin çirkin sırları
Bu tür şiddetli siyasetin özü, bunun yerel düzeyde gerçekleşmesidir, bu yüzden belirli şehirleri ve onların özel makine siyaseti tatlarının bazen suç ve yolsuzluğun gelişmesine, devlet teşvikine nasıl yer açtığını okudum. şiddet veya her ikisi.
Uzun süredir abone olanlar, okuma listemin Joan Didion ile başlamasına şaşırmayacaklar. O bir tarihçi veya siyaset bilimcisi değil, ama Amerikan şehirlerinin mitolojisini betimlemek ve ardından bu mitleri yok eden çelişkileri, bakmak isteyen herkes için göz önünde bulmak konusunda eşsiz bir yeteneğe sahipti.
New York Review of Books için kısa roman uzunluğundaki makalesi “Sentimental Voyages” sözde Central Park Five’ın tecavüz davası hakkında bir rapordu, ama aslında New York City siyasetindeki derin yolsuzluğun bir keşfiydi. “Suçlar, ne kadar yanlış olursa olsun, bir hikaye, bir ders, yüksek bir kavram sundukları ölçüde haber olarak anlaşılır” dedi. Central Park tecavüz davası, New Yorkluların kimden ve neyden korkması gerektiği ve onları New Yorkluların hayatlarıyla daha ilgili olan yolsuzluk davalarından kimin koruyabileceği hakkındaki anlatıyı dağıtmanın bir yoluydu.
Didion, “Ülkenin yeni bölgelerindeki insanların, Los Angeles’ın Los Angeles Times ve sahipleri Harrison Gray Otis ve onun Chandler ailesindeki torunları tarafından tam anlamıyla ne ölçüde icat edildiğini tam olarak anlaması zor” diye yazıyor. 1990’da The New Yorker’da Los Angeles’tan mektup. Bu icadı hızla kopyalayan Los Angeles, üst üste yığılmış bir dizi satış konuşmasından biraz daha fazlasıdır; her biri, sonunda gerçeklikle temas halinde parçalanan ve sıradan vatandaşları ekonomik veya ölümcül tehlikeye sokan sonsuz olasılıklar vaat eder. (Bunu Mike Davis’in bazı çalışmaları, özellikle de klasikleri Quartz City: Digging for the Future in Los Angeles ve The Case for Letting Malibu Burn ile takip ettim.)
Didio’nun “Miami” adlı kitabı genellikle Florida’daki Kübalı göçmenler hakkında bir kitap olarak kabul edilir. Adil olmak gerekirse, ana konularıdır. Ama bence, iç savaş sırasında El Salvador’da yaptığı bir habercilik gezisi hakkındaki seyahat günlüğü olan Salvador ile eşleştirildiğinde, Amerikalıların Latin Amerika’dan bu kadar farklı oldukları konusunda kendilerini ne kadar kandırdıklarına dair bir kitap olarak daha iyi anlaşılıyor. Bana Robert Mickey’nin Ways Out of Dixie: The Democratization of Authoritarian Enclaves in the American Deep South’taki kitabını hatırlattı; bu kitap Avrupa’yla değil, Latin Amerika ile yapılan karşılaştırmaların genellikle ABD tarihini anlamanın en bilgilendirici yolu olduğunu kanıtlıyor.